04 Mayıs 2014

BU FİLMİN KÖTÜ ADAMI BENİM

Yıllar önce bir arkadaşım kitap okurken son sayfalara yaklaştığında, en heyecanlı yerinde, kitaba bir kaç gün ara verdiğini söylemişti. O zamanlar bu bana çok anlamsız gelmişti. Şimdi arkadaşımın ne yapmak istediğini anlıyorum. İnsan o güzel anları uzatmak istiyor, o bir kaç günlük bekleyişteki heyecanın, merağın tadını çıkarmak.. Ben de uzun, çok uzun zaman erteledim bu kitabı elime almayı. Beklemek merağı arttırdığı gibi beklentiyi de yükseltiyor. Heyecanla başladığım sayfalar tam da istediğim tadı bırakmıyor başlarda.. Ama sayfalar ilerledikçe yavaş yavaş ele geçiriyor beni kitap. Yine sevdiğim tanıdıklık duygusu.. İnsanın hisleri, çelişkileri nasıl bu kadar iyi yansıtılabilir sayfalara?

Önder, filmin kötü adamı, açıyor kalbinin ve beyninin tüm kapılarını okuyucuya. Evliliği, kadınlarla ve diğer insanlarla ilişkileri korkusuzca sıralanmış sayfalarda. Tuhaf bir yakınlık hissediyorum Önder’e. İçindeki duygular karmaşası, kendini sürekli sorgulayışı, yargılayışı, pişmanlıkları, bir başkasını gözlermiş gibi yaşadıklarını tahlil edişi.. Galiba kendi hikayemin kötü adamı da benim...

İlerleyen sayfalarda daha iyi anlıyorum neden Önder’i yakın hissettiğimi kendime. Ben de bilmem kaç kez kurmuşumdur kendi versiyonumu  şu cümlenin: “... kalabalıklarla birlikte herhangi bir şey için heyecanlanabilseydi, böyle yalnız kalmaz, bir kadınla evlenir, çoluğa çocuğa karışırdı.” Düşünmeden yaşayabilsek bize dayatılan hayatı her şey çok daha kolay olmaz mıydı? İyi bir okul bitirir, sağlam bir işe yerleşir, bir eş edinir, yıllar sonra eşimizden sıkılmayalım, yalnız kalmayalım diye çocuk yapar, sonra onları da bir güzel okutur, Allah kısmet ederse bir münasip kısmetle mürüvvetlerini görüp, bir kaç yıl torun sevdikten sonra gözümüz arkada kalmadan göçüp giderdik bizim için birileri tarafından çoktaaan yaratılmış öteki diyarlara. Ama işte ah keşke sorgulamadan yaşamayı başarabilseydik.. Her şey çok daha kolay olurdu kalabalıklarla birlikte heyecanlanabilsek..

Önder, Murat Gülsoy’un “Baba, Oğul ve Kutsal Roman” kitabındaki baş karaktere de benziyor. Merak ediyorum; bu roman kahramanları Murat Gülsoy’dan ne kadar izler taşıyor. Bir yazarın kendinden tamamen farklı bir karakter yaratması mümkün mü ki?


Yine hikayeler içinde hikayeler yaratıyor Murat Gülsoy. Sonra bir hikaye diğer hikayeye karışıyor. Birbirine kavuşan iki derenin coşkun bir nehre dönüşmesi gibi hızla akıyor son sayfalar... Yakalayıp durdurmak istiyorum, belki biraz düşünmek.. Ama çırpınmak boşuna hızla denize dökülüyoruz.  Hüzün kaplıyor içimi, bir Murat Gülsoy kitabı daha bitiyor, beynimde çınlayan cümleler bırakarak; “Her şey yaşanıp bitmişti. Geriye sadece hikayeler kalmıştı. Hepsine bir ucundan eklenmeye çalışmış ama becerememişti. Kendini koyacak yer bulamıyordu.”

04.05.2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder