
“Doğudan Uzakta” yıllar sonra yeniden buluşan arkadaşların
ülkeden ayrılışlarının, savaşın hayatlarına getirdiklerinin, geçen onca zaman
içinde yaşananların ve biraz da mahcubiyetle karışık hasretlerinin hikayesi...
Dünyanın uzak köşelerine dağılmış arkadaşlar eski güzel günleri anmak için bir
araya gelir. Okuyucuya da onların hikayelerine eşlik etmek kalır…
Genellikle kitaplarının içine sizi ağır ağır çeken Amin
Maalouf’un bu kitabı beklenmedik bir telefonla başlıyor ama başlangıcı kadar
etkili ilerleyemiyor bir türlü. Eski arkadaşların yazışmaları ve konuşmalarını
okurken “bunlar gerçekten söylenir miydi?” soruları takılıyor aklıma,
inandırıcılık zaman zaman azalıyor. Tabi bu diyalogların arasında ilginç ve
düşündürücü tespitler bulmak da mümkün. Özellikle bir Yahudi olan Naim’in İsrail’in
kuruluşunun Batı ve Arap dünyasındaki algılanışı arasındaki farklarla ilgili
yazdıkları, aşırı dinci Nidal ile başkarakterin Doğu ve Batı’nın savaşında
kimin ne kadar kusurlu olduğu ile ilgili konuşmaları yazarın ince gözlemleriyle
dolu. Sonuçta Amin Maalouf’tan beklenen de bu. Ama tüm kitap böyle birkaç satır
daha okuyabilecek miyiz beklentisi içinde ilerliyor. Aslında yazılanlar, yıllar
sonra birbirine kalbini açan arkadaşların sözleri değil de yıllardır içinde
biriktirdiklerini, kafasında toparladıklarını bir roman içine yedirip okuyucuya
aktarmak isteyen bir yazarın iç sesi, belki de iç hesaplaşması gibi. Ne yazık
ki ben bir Amin Maalouf kitabından beklediğim tadı alamıyorum. Belki sadece ben
değişmişimdir akıp giden yıllarla…
09.02.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder