19 Şubat 2014

DOĞUDAN UZAKTA

Bazen yeniden tekrarlamak gerekiyor kimi cümleleri; “Yazar da okuyucu da değişiyor ve bambaşka insanlara dönüşüyor zamanla…” Bilemiyorum, belki de olması gereken de bu… Amin Maalouf üniversite yıllarımda çok severek okuduğum bir yazar. Bu kitabından da aynı tadı alma heyecanıyla alıp okumaya başlıyorum.

“Doğudan Uzakta” yıllar sonra yeniden buluşan arkadaşların ülkeden ayrılışlarının, savaşın hayatlarına getirdiklerinin, geçen onca zaman içinde yaşananların ve biraz da mahcubiyetle karışık hasretlerinin hikayesi... Dünyanın uzak köşelerine dağılmış arkadaşlar eski güzel günleri anmak için bir araya gelir. Okuyucuya da onların hikayelerine eşlik etmek kalır…

Genellikle kitaplarının içine sizi ağır ağır çeken Amin Maalouf’un bu kitabı beklenmedik bir telefonla başlıyor ama başlangıcı kadar etkili ilerleyemiyor bir türlü. Eski arkadaşların yazışmaları ve konuşmalarını okurken “bunlar gerçekten söylenir miydi?” soruları takılıyor aklıma, inandırıcılık zaman zaman azalıyor. Tabi bu diyalogların arasında ilginç ve düşündürücü tespitler bulmak da mümkün. Özellikle bir Yahudi olan Naim’in İsrail’in kuruluşunun Batı ve Arap dünyasındaki algılanışı arasındaki farklarla ilgili yazdıkları, aşırı dinci Nidal ile başkarakterin Doğu ve Batı’nın savaşında kimin ne kadar kusurlu olduğu ile ilgili konuşmaları yazarın ince gözlemleriyle dolu. Sonuçta Amin Maalouf’tan beklenen de bu. Ama tüm kitap böyle birkaç satır daha okuyabilecek miyiz beklentisi içinde ilerliyor. Aslında yazılanlar, yıllar sonra birbirine kalbini açan arkadaşların sözleri değil de yıllardır içinde biriktirdiklerini, kafasında toparladıklarını bir roman içine yedirip okuyucuya aktarmak isteyen bir yazarın iç sesi, belki de iç hesaplaşması gibi. Ne yazık ki ben bir Amin Maalouf kitabından beklediğim tadı alamıyorum. Belki sadece ben değişmişimdir akıp giden yıllarla…


09.02.2014 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder