
Zeno’nun Bilinci klasik bir psikolojik inceleme kitabı gibi
başlasa da, bence kitabı ilginç kılan psikolojik çözümlemeleri doktorun değil
Zeno’nun kendisinin yapması... Zeno kendisi ile ilgili çözümlemelerine sigara
tiryakiliği ile başlar ancak doktorunun tavsiyesi üzerine yazmaya başlayınca
bunları kendinde gözlemlediği çok daha farklı sorunlara da götürür. İşte
Zeno’nun bu çözümlemeleri, kendini sorgulayışı ve kendiyle alay edişi, kendimi Zeno’yla
özdeşleştirmeme neden oldu. Bu kitabı okumak bana beni biraz daha anlattı dersem
yalan olmaz sanırım.
Bilmiyorum bu duyguyu daha önce yaşadınız mı? Kalabalık bir
ortamda arkadaşlarınızla berabersiniz, insanlar sohbet ediyor, gülüşüyor.. siz
ise sanki bedeninizden uzaklaşmış dışarıdan kendinizi ve etrafı izler
gibisiniz.. Kim ne dedi, nasıl güldü, aslında ne demek istedi, o gülüşün altında neler gizli.. kendinizi
bile tahlil edersiniz o anlarda, söylediklerinizi ne zaman düşündünüz, ne zaman
ağzınızdan çıktılar anlam veremeden aslında neden öyle söylediğinizi, ne demek istediğinizi, ne hissettiğinizi
düşünürsünüz.. Sanki konuşan ve o anda düşünen siz değilsiniz. Her şeyi daha
berrak gördüğünüzü algıladığınızı zannedersiniz. Ve aslında bir aydınlama anı
gibi gelse de bunlar, o anı yaşamak hem çok yorucu hem de rahatsız edicidir.
Sanki kendinizden ve etraftakilerden uzaklaşırsınız. Ait olmazsınız artık o
ana.. Yabancılaşırsınız kendinize.. İşte Zeno’nun da yaşadığı bu, ama bir
farkla; o tüm ömrünü bu bilinçle geçirir. Etrafındakilerin farkında berrak bir
bilinç ama her zaman huzursuz, her zaman meşgul ve yorgun bir bilinçtir
onunkisi.. Ne kendini kabullenip benimseyebiliyor, ne de sevebiliyor tam
olarak.. işte o zaman “İnsanın kenisini sevebilmesi için başkaları tarafından
sevilmeye mi ihtiyacı var?” diye soruyor insan.. Ama Zeno’nun Bilinci bu sevgiyi
de kolayca kabullenmiyor, sorguluyor durmadan..
Bir an için hayatınızda sizi hep sorgulayan, hep eleştiren
biri olduğunu düşünün, etrafta buna aday birileri vardır mutlaka.. Ama bir de
bu insandan hiç kopamadığınızı, kısa bir süre için bile ondan uzaklaşamadığınızı
düşünün. Sanki küçük bir odada onunla kapalı kalmışsınız gibi.. Ne kadar
rahatsız edici değil mi? Şimdi bilimkurgu filmlerindeki gibi bir de bu insanla
aynı bedende hapsedildiğinizi düşünün.. Siz bedeninizden oluşan bir kabuk, o da
içerde yaptığınız, söylediğiniz hiçbir şeyden memnun olmayan sürekli şikayet
edip duran, dırdır eden bir yabancı..
Zeno da kendi bedenine hapsedilmiş yabancı bir bilinçle
yaşamaya mahkum edilmiş biri adeta.. Sürekli eleştiriyor, sorguluyor kendini,
yaptıklarının nedeninin ya da saçmalıklarının farkında ama bir yandan da aynı
hataları yinelemekten kendini alamıyor. Kitabın sonlarında kurduğu şu cümle
özetliyor belki de hayatını; “Ben zaten bir tek suçsuzluk ve saflık günümü
olsun yeniden yaşamak umuduna tapmıştım.”
Ve şaşırıtıcı bir şekilde kendiyle de hayatla da barışıyor
Zeno. Düşünmekten, kendini ve etrafını sorgulamaktan vazgeçtiğinde
iyileşiveriyor. Belki de ihtiyaç duyduğumuz bu; kendimizi sorgulamayı,
eleştirmeyi bırakıp, kendimizi olduğumuz gibi kabullenip gerçek hayata,
günümüze, geleceğe tutunmak…
09.06.2013
Not: Forextraview Dergisinin 11. sayısında yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder